13 Eylül 2013 Cuma

horozz.net » Patates is Back!




mr patatesÖzledim yazmayı dostlarım. Önceki yazıdan biliniyor olacak ki, tatildeydim, bitti geldim. Aslında bir kaç gün oldu geleli ama ancak yazacak vakit bulabiliyorum. Malum sevilen seyahat bir insan olunca, dönünce 10 gün görüşmeyince özleyen ve özlenen insanlarla görüşmek durumunda oluyoruz. Şaka şaka, çok da sevilmiyorum. Yani sevmeyenler vardır illaki. Gördüğünde “Allah’ın şişko patatesi.” diyenler vardır mutlaka. Hadi ama, vardır. Vardır vardır, kesin vardır.


Tatile gideceğimi anlatan yazıda “Belki tatildeyken yazarım telefondan” falan balayı otelleri demiştim ama, tatildeyken insan daha başka şeyler yapmak istiyor. O yüzden ben de telefonuma yazacağım olayları not kültür turları aldım. Komikli şeyler oldu bazen. Onları pat pat diye yazsam bi anlamı kalmayacaktı. Yani kısacası şu an okuduğunuz yazı, 12 günde ne kadar yazı yazacaksam, hepsinin derlemesi gibi olacak. Çok uzatmamaya çalışacağım. Haydi bakalım… (Fakat önce birisi bana neden şu anda PSY dinlediğimi bi açıklayıversin. Ben anlam veremedim.)


Bu gördüğünüz benim köyüm. Aslında yukarıdan sadece köyün kahvesini ve arkasında köyün meydanındaki caminin minaresini görebiliyorsunuz. Ama dikkat çekmek istediğim nokta, görebileceğiniz farklı yeşil tonları. Ben 4 tane saydım şahsen. İnsan burada nasıl huzur bulmasın? Üstelik çok uzakta da değil. Bol oksijenli, ışık kirliliğinden çok uzak, gece yüzlerce yıldız izlenebilen bir köy. Burnumuzun dibi. İstanbul sınırları içinde. Şile ile Ağva arasında İmrenli denen cennet. Anneannemler falan hep “Çok eskiden bi tane yabancı bi adam gelmiş buralara, ben buraya çok imrendim.” demiş, o yüzden adı “İmrenli” olmuş diye anlatırlar. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ama yine de anneannelerden falan bunları dinlemek çok hoş. Denize 1.5 – 2 kilometre kadar uzaklıkta. Tamamen cennet. Kendi köyüm diye demiyorum, gerçekten öyle. Üşenmeyin kalkın bir yurtdışı turları gün gidin mutlaka. Ben anahtarı veririm, otel motel uğraşmazsınız. Ama eve yılda 1 ay girildiği için sağlam temizlik gerekiyor ona göre. Anlatacağım olaylar burada geçti. Önce bu şekilde bi background vereyim dedim ama yazdım da yazdım yine. Asıl konulara gireyim. Başlık başlık takılalım.


mr patatesBabam saçlarını geriye doğru tarar. Tam baba saçı gibi. Ama jöle olmadığı zaman, geriye yatmıyor, havaya kalkıyor. Duş sonrası kuruyan saçlarını taramış babacım ama, saçlar geriye yatmaktan çok uzaktalar. Bildiğin havada tatil duruyorlar. Sena da (kardeşim) dedi ki, “Baba çok güzel oluyor yea böyle, hep dik saçlarını.” Babam da yapıştırdı cevabı. Ne dese beğenirsiniz? Emin olun beğenmeyeceksiniz. Dedi ki “İğne iplik getir dikeyim.” Tam o anda telefondan Subway Surf oynuyordum. Samimiyetimle söylüyorum telefona boş boş baktım ve rekora giderken, trenin gelip ağzıma çarpmasına müsaade ettim, çarptı, yandım… O an yandığıma mı üzüleyim, bu espriyi mi sindireyim bilemedim. Bir insanın beyninin kıvrımları nasıl bu kadar kıvrak olabilirdi? Babam böyle espri yapmayı nerden öğrendi? Dr. Oetker de böyle şeyler yapıyor muydu acaba? İşte orasını hiç bilmiyorum.


Hem deniz kıyısında olduğundan, hem de Karadeniz iklimi etkisi altında olduğundan, geceleri her mevsimde serin oluyor orada. Geceleri en iyi ihtimal hırkayla falan oturuluyor. Tabi bu normal insanlar için. Bende viking kanı olduğundan, soğuğa alışığım ve soğuğu daha çok seviyorum.


Bir akşam takılırken, arkadaşlardan Bahadır, “Gitsek mi ya, ben üşüdüm.” dedi. Aykut da ona dedi ki, “Olm saçmalama ne gitmesi, ne üşümesi” falan filan. Ondan sonra gecenin devamında sahile indik. Kafalar olmuş zaten patates. Birisi “Bok” dese yarım saat gülüyoruz falan, o kadar yükseklerdeyiz. Sahilde rüzgarı yiyince Aykut, “Olm üşüdüm lan ben.” dedi. Bahadır rüzgarın alnına düşürdüğü kısa saçlarını arkaya doğru atarak, buğulu gözlerini Aykut’a doğru dikti. O an soğuktan ve alkolden al al olmuş yanaklarında gülümsemeyle üzülme arasında bir hareketlenme oldu ve dilinden şu sözcükler döküldü:“ŞİMDİ BENİ ANLARSIN…” Abi ya asdfg, o kadar komik söyledi ki bunu, kafamı kuma gömecektim gülmekten. Sonra çokça geyiğini yaptık. Adam resmen sitem etti ya. Anlatınca komik olmamış olabilir, bilmiyorum. Ona siz karar verin.


Fakat abi, öyle bir kafadayız ki, ben ön koltuğun emniyet kemerini kendime çekmişim, sağ elimle kıçımın altına sokmuşum, sözüm ona kemerimi takmışım, çok güvenliymiş falan filan. Böyle şeyler düşünüyorum. Herkes bir geyik aleminde. Fakat Aykut, yavrum çırpınıyor. Sürekli benzer şeyler söyleyip duruyor. “Bahadır götünü çek.”, “Lan dur bi kaykıl az.”, “Olm götünü çek vites geçmiyor lan.” falan filan yakınıp duruyor. Biz de işte klasik espriler falan. “Bahadır el freni nerde?” diyoruz, ”İçimde içimde.” diyor. O şekil eğleniyoruz. Sonra bir ara birisi, vites geçmiyor falan gibi bir şey duyunca, ”Vites Bahadır’a geçmiş HOHOHOHO.” falan dedi. Git gide çirkinleşiyorduk. Ensar’a “Vites kaçta kanka?” diye sordum. Vitese bile bakmadan ”5″ dedi. “Hayır olm vites Bahadır’da” dedim. Bu kadar çirkinleşildi. Ama dahası var, son bomba.


mr patatesAykut yine vites değiştirememekten yakında. Şimdi vites poziyonlarını düşününce,(VİTES POZİSYONU da çok erotik oldu.) 1., 3., ve 5. viteslerde vitesi ileri doğru attığın için Bahadır’la bir alakası yok. Bahadır’da 3′te gitmesini söyleyecekti ona. Fakat tam o sırada ufak bir tümsekten geçtik, araba sarsılınca Bahadır’ın da el freniyle bir münasebeti oldu. Orada “Ah” dedi. Dolayısıyla şöyle bir şey çıktı ortaya“3′te git, ah, 3′te git.” Bu başta bize normal gibi geldi. Taa ki, Ensar aynı cümleyi bir pornocu edasıyla söyleyene kadar… Hani sanki vites 3. vites konumundayken en zevkli oluyormuş gibi. Zaten sonra Ensar, ”3. vites Bahadır’ın klitorisine denk geliyormuş.” dedikten sonra öldük öldük dirildik. Abi kafalara bakar mısın, neler neler düşünüyor. Amma pislik adamlarmışız biz be.


Şimdi peki ben bunları nasıl hatırlıyorum? Madem o kadar patatestik, nasıl hatırlayabiliyorum en küçük ayrıntısına kadar. Çünkü o geceye dair 17 dakikalık bir ses kaydı var. antalya otelleri En büyük fantezimiz. Mutlaka ses kaydı alırız. Oradan olayları, diyalogları defalarca dinledim ve birebir aktarma şansım oldu. Çok büyük rezillikti. Ama çok güldük, öyle böyle değil. Fakat iyi güldük. Yalnız kabul edelim güzel güldük.


Bir de odamda bir sivrisinek öldürdüm, bildiğin kelebek kadar. Gördüm uçarken, daha doğrusu uçamazken. Artık öküz gibi olmuş, resmen yerden 4-5 cm yükseklikte uçabiliyor. Daha yukarılara çıkamıyor. Bir de gidişini bir görseniz uçarken. Böyle bir sağa bir sola, bir aşağı bir yukarı. Sarhoş gibi. Tamam şimdi kanı benden emiklediyse sarhoş olma ihtimali var, orasına diyecek bir şey yok. Ama onunki resmen 2 birayla kafa olmak gibi. Emiklediğin kan ne kadar ki olm o kafalara ulaşmışsın? Pislik be. Pis.


Eşek arısı dünyada en çok korktuğum hayvan. Sesini duyduğum an kaçacak delik arıyorum. Ama bana 1.80 boyunda, 110 kilo bir adamın nasıl bir deliğe girebileceğini söyler misiniz? Yok öyle bir delik. Tabi asıl olay böyle bir adamın arı görünce köşe bucak kaçması. Samimiyetimle söylüyorum, yılan görsem o kadar paniklemem. Sebebi de şu olsa gerek ki, daha ben küçükken dayımlar gelmişlerdi köydeki eve. Mangal neyin yapmıştık. Biz kuzenlerle salonda küçük masada yiyorduk. Eşek arısı da emektar florasana çarpıp çarpıp duruyordu. Ben de korkuyordum haliyle. Yaş maksimum 9 falan. Dayıma söyledim. Geldi dayım, arıya şu pıspıs yapan sinek ilacından sıktı. Arı sersemledi sersemledi laaaps diye ensemden tişörtümün içine sırtıma düştü. Sokmasına gerek bile yok. Öyle bir eşek arısı ki, dokunduğu yeri kabartıyor. O sırtımda cırmaladıkça ben de cırmaladım, tüm sırtım kabardı. Sonra dayım arıyı öldürdü. Ah canım dayım benim, rahmetli… Nur içinde yatsın. O gün bu gündür, sanırım bir travma yaşamış olmalıyım ki, aman diyeyim, gördüm mü kaçarım.


Sami diye bir arkadaşımız var. Çok efsane adam. Makaranın kralı onda var. Ama bir yandan da biraz enteresan. Ondan da 2 alıntı yaparak bitireceğim yazıyı. Çok uzadı çünkü farkındayım.


Bir gün Sami sigara içiyor. Sigarayı bitirdi, çalılıklara doğru attı. “Olm atmasana lan yangın çıkar.” diye uyardık. “Bu saatte bir şey olmaz.” dedi. Nasıl ya? Bu saatte derken? Yangın çıkması için saat mi lazım beoolum. Ah Sami ah.


Diğer mevzu da, bir gece otururken Aykut arabesk şarkılar açıp bizi karadeniz turu darlıyordu. Ama öyle Müslümdü, Orhandı falan, öyle arabesk değil. Bildiğin köpek öldüren arabesk. Erol Budan’lı, Selahattin Özdemir’li, Bergen’li arabesk. Sami de darlananlar arasındaydı ve rahatsızlığını dile getirdi: “Kanka şöyle müzikler açma ya, askere gider gibi oluyorum.” dedi. Müzik kapandı. Kendi sessizliğimizde boğulmaya başlarken, uçan bir kelebeğin kanat çırpışı belki de dünyanın başka bir ucunda asdfg ahaahaahaha no. Adam mühür gibi koydu lafı. Evet! Askere gider gibi olmak istemiyorduk! Olmadık da! Olmayacağız! Askere Gangnam Style’la gideceğiz biz!


Yazar: Mr. Patates Yazım Tarihi: 03 Eylül 2013. Yazıma “Ne yabıcaz be Kamil?” diyerek girmek istedim. Çünkü bu sıralar bu cümlenin Sercan versiyonunu kendime soruyorum çok fazla. Katıldığım her düğün, ...


XHTML: Şu etiketleri kullanabilirsiniz:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder