25 Eylül 2013 Çarşamba

Antalya Valisi Öztürk, ATSO Meclisi’ne konuk oldu

Toplantıda bir konuşma yapan ATSO Başkanı Çetin Osman Budak, Oda’nın faaliyetlerinin yanı sıra, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.


ATSO Meclisi’nin 131 yıldır Antalya ve Türkiye’ye hizmet ettiğini vurgulayan Budak,  “Sayın Valimize bu meclis toplantımızı onurlandırdıkları için teşekkür ediyorum. Antalya genel olarak Valileri bakımından şanslı bir ildir. Sayın Valimiz de kısa zamanda Antalya’nın konularına vakıf olmuş, sevgi ve saygı kazanmıştır. Biz her Meclisimizde hem Türkiye ve Antalya ekonomisinin, hem sektörlerimizin hem de Antalya’nın sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getiririz. Bu meclis aslında 131 yıldır hep iyiyi aramış, kente katkıda bulunmuştur. Ekonomik konulara geçen Mecliste ağırlık vermiştim. Bugün Valimizin huzurları vesilesiyle özellikle Antalya’nın önemli sorunlarını arz etmek istiyorum” dedi.


20 yıldır konuştuğumuz ama hiç değişmeyen sorunlar


Budak şunları kaydetti;


“Artık Antalya’yı yakından tanıdınız. Tecrübeli bir kamu yöneticisi olarak Antalya’nın iyi ve kötü gelişmelerini Hükümete, Bakanlıklara ve ilgili kurumlara yansıtmanız büyük önem taşıyor. Antalya dünyanın en güzel yerlerinden birisidir. Tarih ve doğa zengini, turizmin ve tarımın başkentidir. Nüfusu hızlı artan, tüketimi hızlı artan, birçok ekonomik göstergede dördüncü sırada olan bir ildir. Antalya hem döviz kazandırmakta hem de Türkiye’nin dünyaya güzel görünmesini sağlamaktadır. Ama Antalya’nın sorunları da özellikleri kadar çok ve zengindir.


Antalya’nın birçok sorunu neredeyse 20 yıldır aynı sorunlardır. Yaklaşık 20 yıldır konuştuğumuz, ama hiç değişmeyen konular ve sorunlar bulunmaktadır.


20 yıldır konuşulan konular altyapı eksiği, ulaştırma altyapısı, kentiçi trafik sisteminin yetersizliği, plansız kentleşme, turizmde ve ticarette olması gereken katma değerin yaratılamaması, turizmin çeşitlenmemesi, betonlaşma, görüntü kirliliği, tarımın çok parçalı olması ve bereketsiz kalmasıdır.


20 yıldan bu yana esnafın turizmden pay almadığı, direkt tarifeli seferler ihtiyacı, turizmi çeşitlendirmek için yeni cazibe alanları, otellerin beş ama çevresinin tek yıldızlı olduğu konuşulur.


ATSO


Antalya turizme 1980’lerde başladı, ama 1990’larda da sorunları konuşmaya başladı. O zamandan bu yana sorunlar da konuşulanlar da değişmiyor. Bu nasıl bir durumdur ki, 20 yıldır, imar planlamasının değişmesini, görüntü kirliliğinin azaltılmasını, il ve ilçe merkezlerinin turist çekecek kaliteye gelmesini konuşuyoruz.


20 yılda hiç yol almadık diyemeyiz. Birçok yenilik oldu, yeni adımlar atıldı. Ama sorunlar azaldı mı derseniz, azaldı diyemem. Hatta ya ticaretin AVM’lere ve iki-üç zincir mağazaya mahkum olması gibi yeni sorunlar türedi ya da kent merkezindeki trafik gibi sorunlar ağırlaştı, betonlaşma konusunda, imar plansızlığı konusunda ise fazla bir değişiklik olmadı.


Bu sorunlar bizim canımızı yakıyor. Çünkü biz rekabet eden işadamlarıyız. Biz ulusal ve uluslararası ölçekte rekabet ediyoruz. Biz yavaş ilerlemeyi, hatta durmayı kabul edemeyiz.


131 yıldır kendimizi Antalya’nın sahibi gibi gören bir kurumuz


Biz hep aynı konuları sadece konuşan bir kurum da değiliz. Biz 131 yıllık bir kurum olarak kendimizi Antalya’nın sahibi gibi gören bir kurumuz. Çünkü biz aslında Antalya’nın işverenlerini, dolayısıyla onların yüzbinlerce çalışanının kaderini de etkileyen konuları konuşuyoruz. Üstelik biz şu veya bu kesimi, düşünceyi de değil, hepsini temsil ediyoruz.


Bu sorumlulukla Antalya’nın birçok derdine çözüm için katkı yapmaya çalışıyoruz.


ATSO


Biz Antalya’nın gündemine yeni konuları da getiriyoruz.


Yıllardır, esnafın sorunlarını, işyeri enflasyonunu, ticaretteki plansızlığı, toplu işyerleri konusunu, kent merkezinde eski binaların yıkılarak cazibe merkezi yaratılması gerektiğini, Kaleiçi Hizmet Birliği kurulması gerektiğini, toplu işyerlerini, kültür ve sanatın Antalya ekonomisinin stratejik faktör olduğunu biz söylüyoruz.


Herşeye rağmen; Antalya turizmi bir başarı öyküsüdür. Bir il tek başına tüm Akdeniz’in en önemli destinasyonu olmuştur. Bunda rahmetli Turgut Özal’ın, Antalya’nın korunmasına katkıda bulunmuş siyasetçilerimizin, turizm yatırımcılarının, turizm profesyonellerinin inkar edilemez katkıları vardır. Turizm birçok kez turizmcilerin yoğun emek ve fedakarlıklarıyla gelişmiştir. Ama diğer taraftan bu turizm olayının Antalya’da geçtiğini, asıl ürünün Antalya olduğunu, Antalya bu kadar tutulan bir destinasyon olmuşsa bunda Antalya halkının da payı olduğunu unutmamak gerekir.


Turizmde Antalya’da hanutçuluk diye bir sorun var ve biz 15 yıldır konuştuğumuz bu sorunu çözmeyi de yönetmeyi de başaramadık. Çünkü bu birçok sektörü ve birçok kurumu ilgilendiren çok boyutlu bir konu.


Şu günlerde Kemer’de esnafın verdiği ilanlarla bu sorun bir kez daha gündeme geldi. Kemer esnafı önce kepenk kapattı ve Belediye’ye yürüdü. İmzalar topladılar. ATSO olarak üyelerimizin de olduğu Kemer esnafına turisti ilçe merkezine çekecek çalışmalarına destek olacağımızı söyledik. Ama bu çalışmalarda doğru davranmalarını, bindikleri dalı kesmemelerini de söyledik ve uyardık.


Olay sadece Kemer olayı değildir. Aynı sorun, Batı’dan Doğu’ya her yerde yaşanmaktadır. Her yıl bir çok yerde taksi şoförleri ile acentalar arasında kavgalara tanık oluyoruz. Minibüslerin, özel araçların önünü kesenler çıkıyor.


Şu gerçeği kabul edelim. Antalya esnafı bir çıkmaza girmiştir. Bu çıkmaz duvarın bir taşı, kitle turizminin geldiği noktadır. Bir taşı AVM’lerdir, bir taşı zincir marketlerdir, bir taşı Antalya’da ticari alan plansızlığıdır, bir taşı işyeri ruhsatlarıdır. Antalya’da yerel yönetimlerin bu durumda ciddi rolleri vardır. İşyeri ruhsatları, taksi durakları ruhsatları, büyük mağaza ruhsatları hiçbir plan, ilke, kural olmadan dağıtılmıştır.  Bu çıkmaz duvarın bir taşı alışveriş turlarıdır, bir taşı şehir merkezlerimizin kimliksizliğidir, bir taşı da esnafımızın bir kısmının bizzat kendisidir.


Aslında defosu olmayan tek bir kesim kalmamıştır. Bu ekonomik sistem, bu düzen bizim TOBB başkanımızın dediği gibi, hepimizi defolu yapmıştır. Turizmde yatak enflasyonu, ticarette işyeri enflasyonu sonucunda oteller, tur operatörleri, acentalar hepsi limitte iş yapıyor. Türkiye’de artık büyük sermaye dışında yüksek kar marjı ile çalışan kalmadı. Turistten, bazen tek bir dolar kazanarak iş yapan şirketler var. Böyle olunca alışveriş turları birçok şirket için can simidi olabiliyor. Ama diğer taraftan şunu da görmek gerek. 11 milyon turist ağırlayan bir ilde bütün turizmi aynı ürünlere, aynı tür alışveriş turizmine mahkum edemeyiz.


Antalya esnafı bu hale geldiyse suçun %100’ü de esnafın değil. Antalya’da 15 yıl önce çok daha güçlü ticaret, tüccarlar ve mağazalar vardı. Antalya’nın esnafı herşey dahil AVM, shopping rüzgarına uyum sağlayamadı. Yerel yönetimler işyeri enflasyonu yaratınca kurunun yanında yaş ta yandı. Bugün Antalya’da ne cadde mağazacılığı ne de yerel marka kaldı. Bugün gerek Kalekapısı’nda, gerek Kemer’de, gerekse Manavgat’ta turizm böyle olacaksa olmasın diyen var.


Bu yaklaşım elbette doğru değil, ama esnaf dediğimiz onbinlerce işyerinin de artık ben yandım herkes yansın deme noktasına geldiğini görüyoruz. Bu artık bir sosyal patlamadır ve bu sosyal patlamayı görüp akıllı çözümler geliştirme zamanıdır.


Antalya’da işyeri enflasyonu artık bıçak gibi kesilmelidir.


Antalya’da ticaret ahlakı ve disiplinini hep beraber yeniden tesis etmek zorundayız. Türkiye’de, Antalya’da ticaret ahlakı, iş ahlakı unutulmaya yüz tuttu. Herkes kendi işini yapmalı ve düzgün yapmalıdır. Herkes önce kendi kapısının önünü temizlemelidir. Hep karşıdakini suçlayarak olmaz.


Antalya ticaretinde turiste yanlış ürün, yanlış reklam, yanlış fiyat gibi her tür uygulamaya en sert cezayı vermek zorundayız. Bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Belediyeler, Odalar, Maliye, Çalışma Müdürlüğü, Ticaret ve Sanayi Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü bütün kurumlar birlikte kararlı davranmalıdır.


Bütün bu sorunların temelinde aslında Antalya’nın bireysel turizmi, kongre turizmini, fuar turizmini, kültür turizmini, kent turizmini, kırsal turizmini geliştirememesi yatmaktadır. Çeşitlendirme çabaları yine kitle turizmi sınırları içinde kalmaktadır. Diğer örnekler ise marjinal boyutta kalmaktadır.


Türkiye aslında halen kitle turizmini teşvik etmektedir. Turizm teşviklerinde halen bireysel turizme dönük bir değişiklik yapılmamıştır.


Bugün Antalya iç hatlarından en az bir milyon kadar yabancı turist Antalya’ya giriş yapmaktadır. Bunların bir kısmını acentalar karşılamaktadır. Bireysel olarak gelenleri karşılayan tek bir turizm danışma noktası, görevlisi yoktur. Aynı durum il ve ilçe merkezlerinde de vardır. 1990’larda turizm danışma büroları bugüne göre çok daha aktif çalışıyordu.


Bu nedenle artık hep birlikte gerçekten yeni şeyler yapmamızın zamanıdır. Turizmin geleceği için herkes elini taşın altına koymalı ve fedakarlık etmelidir.   


Biz aslında turizm sektörümüz, oda ve borsalarımız ve Büyükşehir Belediyesi ile güzel bir birliktelik sağladık. Tanıtım A.Ş. şirketini kurarak bir destinasyon yönetimi modeli geliştirmek üzere adımlar attık. Tanıtım A.Ş., çok güzel temalı tanıtım katalogları çıkardı, artık çok önem kazanan internette yer almak üzere Antalya web sayfası hazırladı. Yeni ürünleri geliştirici çalışmalar başlattı.


Şimdi de turizmi, ticaret ve tarımla entegre etmek için çalışmalar yapıyor. Bu kapsamda Otellerimizin köylerle ve restoranlarla partnerlik anlaşmaları yapmasını istiyoruz. Bu tür işbirlikleri otellerimize de büyük yarar sağlayacaktır.


Acentalarımız da kent merkezinde cadde ve sokak boyutunda anlaşmalar yapabilirler. Esnafı disipline edici çalışmalar yapabilirler. Biz bu konuda her zaman elimizden gelen tüm desteği vermeye hazırız.


Kaleiçi odaklı büyük bir birlikteliği başarabiliriz. Sektör temsilcilerimiz mutlaka odanın çağrı yapmasını beklememelidir. Sektörün kendisi toplanıp odaya gelmelidir.


bu tür projelerle artık Antalya turizminde gemisini kurtaran kaptan anlayışını bırakmalıyız.


Kaleiçi demişken turizmde bir başka sorun üzerinde durmak istiyorum. Haziran ayında çıkarılan torba yasa da alkollü içki satışına ilişkin yeni düzenlemeler getirildi. Bu yasadan sonra Kaleiçi’nde restoranların sokak kenarına konulan masalarda içki servisi yapmaları yasaklandı.


Geçen hafta çıkan yönetmelikte bu konuyla ilgili madde nasıl yorumlanacak, henüz bilmiyorum. Ama Antalya gibi bir turizm merkezinde bu tür yasaklar alkollü içki konusunun ötesine gider, turizmi de öldürür. Kaleiçi’nde bir otel veya restoranının içeriye kapanması demek Kaleiçi’nde turizmin bitmesi demektir. Bu yasa aslında bu konuda yerel yönetimlere daha fazla yetki vermeliydi. Böyle olmadı, ama bu kısıtlamalar ya yeniden gözden geçirilmeli veya uygulamada esnetilmelidir.


Turizm üzerinde çok durdum. Diğer konuları kısaca başlıklar halinde dile getireceğim.


Neredeyse bütün sektörlerde yine uzun yıllardır yaşadığımız bir sorun kayıtdışı çalışan ve düşük standartlı hizmet ve ürün satan işyerleridir.


İster sanayi üretimi, ister restoran, ister giyim mağazası olsun, kayıtlı çalışan, kalite standartlarına uygun ürün satan, kurallara uyan işadamları bugün artık “enayi” sayılıyor.


Bu “enayi” işadamları rekabet edemiyor, kar edemiyor, geri kalıyor. Yani ticarette kötü para iyi parayı kovuyor. Bu konu mutlaka Hükümet tarafından ele alınmalıdır. Ama konu yalnızca Hükümetin konusu da değil. Antalya’da il müdürlükleri ve belediyeler kalite standartlarını denetlemek zorundadırlar. Üç kuruşa bir ürün satan işyeri hijyenden taviz vererek bunu yapıyorsa, sağlığa aykırı ürün satıyorsa, kalite standardına uymayan ürün satıyorsa, vergisiz satış yapıyorsa buna artık engel olunmalıdır. Antalya’da her köşede kalite şartlarına uygun olmayan işyeri, restoran, fırın açılmamalıdır. Gerekli kriterlere uymayanlara süre verilmeli, düzeltmiyorsa kapatılmalıdır. Sanayi sitelerimizdeki kötü görüntüler ortadan kalkmalıdır. Antalya on numara yağ gibi suç oluşturan konularla anılmamalıdır. Bu nedenle bütün Bakanlıklar, il müdürlükleri, kolluk kuvvetleri, hatta belediye zabıtaları yaptıkları işin aslında ne kadar önemli bir iş olduklarını bilmelidir. Bir ülkede, bir ilde, bir ilçede kaliteli üretim ve hizmet yapanlar taltif edilmezse, piyasayı bozanlar önlenmezse o ülke ve o şehir gelişemez.


Bir önemli konumuz Antalya’da toplu işyerleri modeline geçilmesidir. Bu tür hem ticarete hem de ulaşım sorunlarına ve sağlıklı kentleşmeye çare olacak projelerde Antalya arazi planlamasında tıkanıyor. Antalya’da imar planlarını bile revize etmek, değiştirmek pahasına bütün arazi ve arsa kullanımı yeniden planlanmalıdır.


Toplu işyerleri, kongre merkezi, lojistik merkezi, hızlı tren istasyonları gibi noktalar yeniden belirlenmeli, buna göre gerekiyorsa büyük kamulaştırmalar planlanmalıdır. İmar planları 5 yıllık vizyonlarla yapılmamalıdır. Hazine arazileri de plansız bir biçimde değerlendirilmemelidir.


Antalya’nın ulaşım altyapısı Antalya ismine yakışmayacak niteliktedir. Bir çevre yolları yapımının bu durumda olması kabul edilebilir değildir. Bu kadar sıkıntının kaynağı yine zamanında doğru planlamaların yapılmamasıdır.


Ama artık ulaşım yatırımlarının İstanbul, Ankara ve İzmir’de olduğu gibi Hükümet desteğinde bir modelle yapılması zorunludur.


Diğer taraftan ulaşım sorunlarının, görüntü kirliliğinin, yeşil alan eksikliği, kent meydanı eksikliği gibi sorunların çözümünün aracı kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşüm AVM veya rezidans yapmak, kent rantı üretmek değildir, bir şehrin renovasyonudur. Antalya doğru yöntemle bu dönüşümü başarmak zorundadır.


Bunun dışında sizin de önemli katkı sağlayacağınıza inandığımız bir konu Antalya’da çevrenin korunmasıdır. Kıyıların, ormanların, yaylaların betonlaşmaması, gelişigüzel bir biçimde Ankara’dan tahsis edilmemesi gerekir. Antalya’nın dağları ve akarsuları turizm ürünüdür, en fazla geliri turizmden sağlar. Bu dağları gelişigüzel delik deşik etmek yanlıştır. Antalya Türkiye’nin örnek çevreci ili olma hedefini koyup bu yönde hızla ilerlemelidir. Herkes, Antalya’nın özel bir yer olduğunu, Antalya’da herşeyin yapılamayacağını bilmeli ve ona göre hareket etmelidir.


Daha fazla uzatmayacağım. Şu sözlerle tamamlamak istiyorum. Biz geçen çalışma dönemimizde diyalog, markalaşma ve turizm ve ticaretin kültür-sanatla gelişmesi konularını öncelikli temalarımız olarak belirlemiştik.


Bu dönemde ise ortaklık, Antalya markası, çevre ve estetik temalarını öne çıkaracağız. Bu temalar bizim Antalya vizyonumuzu ortaya koymaktadır. Bu vizyon ve ilkeler çerçevesinde her kesimle, bütün kurum ve kuruluşlarla  işbirliği içerisinde, sen ben çekişmesine girmeden Antalya için çalışacağız.


Bu meclis iki aşamalı seçimle seçilmiş, lider ve Antalya kaygısı taşıyan işadamlarından oluşan bir meclistir. Burası köklü, partilerüstü ve tarihi bir sorumlulukla Antalya’nın sorunlarının konuşulduğu bir meclistir.


Bu çalışma dönemimizde ilk konuğumuz olarak toplantımızı onurlandırdığınız için teşekkür ediyorum. Meclis üyesi arkadaşlarıma ve meslek komitelerimize çalışmaları için çok teşekkür ediyorum.”


ATSO


Vali Öztürk; Antalya Türkiye’nin 5. Büyük vilayeti


Daha sonra kürsüye gelen Antalya Valisi Sebahattin Öztürk ise, Antalya ile ilgili izlenimlerini paylaştı. Antalya’nın nüfus bakımından Türkiye’nin en büyük 5’nci ili olduğunu belirten Vali Öztürk, “Antalya’da nüfusun 1 milyonu Antalya’da doğup büyümüş, diğer 1 milyon diğer kentlerden göç etmiş ve bir kültür ahengi oluşmuş. Şehrin yeni bir kimliğe ihtiyacı var. Şu an nüfusu bakımından Türkiye’nin en büyük 5’inci ili ve yakın zamanda Adana’yı da geçmek üzereyiz ve 4’üncü olacağımızı düşünüyorum. Büyükşehir Yasası kapsamında 538 köy kalkıyor. Buralardaki nüfus 200 binin altında, yüzde 10’a tekabül ediyor. Antalya yerel idarelerin hakim alanı. Sorunların büyük bölümü de bu bölgelerde ve bunların bir bölümünü yerel yönetimler üzerinden çözmek gibi bir düşüncemiz var” dedi.


Turizmde bu yıl 12 milyon turist rakamına ulaşılacağını ifade eden Vali Öztürk şöyle konuştu;


“Bu çok önemli bir rakam ancak buna her yıl 25-30 bin yeni yatak ilave oluyor ve yaz döneminde mevcut rakama 1 milyondan fazla daha ilave etmemiz gerekecek. Herşey Dahil şu an itibariyle eleştiriliyor olsa bile artık devamından da başka çözüm yolu görünmüyor. Ta ki seyahat acentelerimiz otelcilerimiz tamam dediği noktaya kadar sürdürülmesi lazım.”


Hanutçuluk konusunda esnafın özeleştiri yapması gerektiğini ifade eden Vali Öztürk, alkol yasası ile ilgili düzenlemede yaz mevsiminde saatin 24.00’e çekilmesi yönünde talepler geldiğini, bu talebi ilgili bakanlığa ileteceklerini bildirdi.


Antalya’da mermer ve taş ocakları konusunda da eleştiriler geldiğini belirten Vali Öztürk, “Doğada yapılan bir tahribat kolay giderilir değil. Bununla ilgili dikkat ediyoruz. Çevre, Ulaştırma müdürlükleri olarak çok ciddi çalışmalarımız var ama ruhsatlandırma büyük oranda maden alanlarının tahsisiyle ilgili yürütülüyor. Doğal olarak oralarda yerel makamların takdirleri çok belirleyici olamıyor. Eski yıllardan alınmış olan maden ruhsatlarının artık bir şekilde sonlandırılması gerekiyor. Tarımsal alanlara ilişkin imarla ilgili yeni imarların açılırken çok dikkat edilmesi lazım. Açılmamasının daha iyi olduğunu düşünüyorum.”


ATSO Başkanı Budak, Vali Öztürk’e günün anısına, ATSO Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin yaptığı bir tablo hediye etti.


ATSO


adwords reklam ajansı
facebook reklam maliyeti
facebook reklam
google adwords reklam
google adwords uzmanı
google adwords

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder